ANALİZ ' HABER - Bir sabah uyanıyorsunuz... Apartmanınızın altında iş makineleri, üzerinde devasa bir vinç. Sokağa çıktığınızda gri bir toz bulutu. Bir zamanlar o tozun altında bir ev vardı. İçinde hatıralarınız... Çocuklarınızın büyüdüğü odalar, misafirlerinizi ağırladığınız salon... Ve şimdi o tozun içinde kayboluyor.
Bakan Murat Kurum müjdeyi (!) verdi. Kentsel dönüşüme giren ev sahiplerine verilen kira yardımları artırılıyormuş. İstanbul’da 5 bin 500 liradan 8 bin liraya, diğer büyükşehirlerde 4 bin 500 liradan 6 bin 500 liraya çıkarılıyormuş. Daha küçük illerde de 3 bin lira olan destek 4 bin 500 liraya yükselmiş. Gözümüz aydın!
Ama bir düşünelim. Gerçekten gözümüz aydın mı? Yoksa bu kentsel dönüşüm hikayesi, hatıraların üzerine dikilen beton kulelerin hikayesi mi?
SAYILARIN ÖTESİNDEKİ YAŞAMLAR
8 bin lira... İstanbul’da kira ödeyenler bilir, bu rakam birçok mahallede bir dairenin aylık kirasına yetmez. Peki ya komşuluk? Ya yıllardır aynı bakkaldan aldığınız ekmeğiniz? Çocuklarınızın oynadığı park? Sokakta tanıdığınız yüzler, apartmanda tanıdığınız kapı zilleri?
Kentsel dönüşüm diyoruz, ama dönüşen ne? Hayatımız mı, hatıralarımız mı? Üç beş müteahhitin daha lüks binalar yapıp satması için kurban edilen sadece eski evler değil. Aynı zamanda o evlerin içindeki hayatlardır.
İSTANBUL’UN BETON YÜZÜ
Bir İstanbul düşünün... Tarihi dokusu, yemyeşil alanları, birbirine karışan kuş sesleriyle bir şehir. Ve sonra o şehri, gökyüzünü kapatan devasa beton bloklarla doldurun. Şehir artık nefes alamaz hale geldi. İnsanlar da öyle... Kiralar aldı başını gitti, ev bulmak hayal oldu. Ve şimdi kentsel dönüşüm müjdesiyle (!) biraz daha beton dökülüyor.
Sahi, kentsel dönüşüm kim için? Sokaktaki insanlar için mi, yoksa cebindeki dolarla beton dökenler için mi? Bu soruyu kendimize sormazsak, bir gün uyandığımızda o grinin içinde kaybolan sadece binalar değil, aynı zamanda biz oluruz.
BİR UMUT YOK MU?
Tabii ki umut var. Ama o umut ne 8 bin lirada, ne 6 bin 500 lirada... O umut, insanların yaşadıkları yerlere tutunabilmesinde, komşuluklarını koruyabilmesinde, çocuklarının sokaklarda özgürce oynayabilmesinde saklı. Yani, gerçek bir dönüşümde... Beton yığınlarının değil, insan hayatlarının yenilendiği bir dönüşümde.
Yoksa sadece rakamları artırarak insanlara "müjde" vermek, sönmüş bir sobanın yanına birkaç dal parçası atmak gibidir. Sobayı yakmaz. Sadece birkaç dakikalığına dumanını artırır.
BİR SORUMLULUK ÇAĞRISI
Kentsel dönüşüm bir zorunluluk olabilir. Ama bu dönüşüm, insanları hayattan, anılarından, mahallelerinden kopararak yapılmamalıdır. Birilerine yeni rant alanları yaratırken, diğerlerini çaresiz bırakmamalıdır. Bu ülkenin insanı, gri tozların içinde kaybolmayı değil, yeşil umutların içinde yaşamayı hak ediyor.